Süvari’nin İzinde: Gözle Gör, Kalpten Anlamanın Yolu!
Tuna Hanağasıoğlu, bu yazısında tarihi sadece anlatmakla kalmayıp, deneyimlemenin önemini vurguluyor. “Süvari’nin İzinde” rotasında, Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğindeki son süvari hücumunu gözlemleyerek motosiklet kültürü ile tarih bilincini harmanlıyor. Gönüllülerin katıldığı bu etkinlik, geçmişi anmanın yanı sıra günümüze saygılı bir sürüş kültürü oluşturmayı da hedefliyor.

Farkındalık oluşturmak yalnızca bilgi edinmekle mümkün değildir. Bu süreç zaman içerisinde olgunlaşmalı ve en önemlisi, doğru anı yakalamak gerekir.
Başka insanlara bir şey öğretmeye, anlatmaya veya göstermeye çalışıyorsak, sahip olduğumuz bilgiler ne kadar değerli olursa olsun, bunları doğru ortamda ve uygun zaman diliminde paylaşmamız esastır. Çünkü anlatımın içeriği kadar, sözlerin geçerliliği de büyük önem taşır.
Bugün sizlere aktaracağım husus, yalnızca bir tarih anlatımı değil, aynı zamanda yaşanmış bir serüven, bireysel bir farkındalık ve kolektif bir hatırlama çağrısıdır.
TARİHİ GÖSTERMENİN ÖNEMİ
Türkiye’de olayları bireysel hikâyeler üzerinden değerlendirmeyi sıklıkla tercih ederiz. Ancak bu ilgiye rağmen, tarihimizin en önemli dönemlerinde rol almış birçok isme dair pek bir bilgiye sahip değiliz. Ne isimlerini bilmekteyiz, ne de düşünce dünyalarını ve yaşadıkları zorlu süreçleri tanımaktayız.
Günümüz Türkiye’sinin temellerini atan bu önemli şahsiyetlerden yalnızca birkaçının isimleri siyasi sebeplerle öne çıkarılmışken, diğerlerinin ismi dahi anılmıyor. Oysaki bu bireyler, yalnızca geçmişin değil, aynı zamanda bugünün anlam haritasını çizen gerçek kahramanlardır.
Bu noktada Selim Erdoğan Hocamız ve onun yol arkadaşları olan Mürettep Müfreze, büyük bir boşluğu doldurarak önemli bir katkıda bulunuyor.
Peki, bu neden bu denli mühim?
Çünkü onların sahada gerçekleştirdiği işler, tarih kitaplarında okuduklarımızı gözler önüne seriyor. Metinler içinde gizlenmiş olaylar, bir anda toprakta, taşların arasında ve mezarların gölgesinde somutlaştırılarak canlanıyor. Bu tür bir görsellik, o dönemi anlamamıza gerçekten büyük katkı sağlıyor.
Bu sebeple, Çanakkale’ye gitmek, Sakarya’nın gerçek coğrafyasını görmek veya İzmir’e uzanan o son büyük süvari hücumunu yerinde deneyimlemek yalnızca bir turistik faaliyet değil, aynı zamanda bir vatani ve kültürel sorumluluktur.
SÜVARİ’NİN İZİNDE: SON HÜCUMUN PEŞİNDE
Bu düşüncelerle, yıllardır içinde bulunduğum çok özel bir motosiklet rotasına değinmek istiyorum:
“Süvari’nin İzinde.”
Bu oluşum, sıradan bir tur olmanın ötesinde. Türk milletinin, Fahrettin Altay liderliğinde gerçekleştirdiği dünya tarihinin son büyük süvari saldırısının izini süren, Türkiye’nin dört bir yanından katılan insanların bir araya geldiği bir hatırlama ve yaşatma hareketidir.
Bu anlamlı yürüyüş Mangal Dağı’nda başlıyor ve ardından dört gün süren yaklaşık 500 kilometrelik bir serüvenle Alsancak’ta tamamlanıyor. Bu bir fiziksel rota olmanın yanı sıra; stratejik düşünme, mükemmel bir planlama ve en önemlisi Mustafa Kemal Atatürk’ün düşmanı son ana kadar oyalama dehasının bir yansıması olarak karşımıza çıkıyor.
MOTOSİKLET KÜLTÜRÜ ÜZERİNE BİR UMUT
Bu sürüşün benim için en değerli yanı, her şeyin tamamen gönüllülük esasına dayalı bir şekilde ilerlemesidir. Ne siyasi ne de resmi bir gösteri var; fakat her görüşten, her kurumdan insanlar, yerel yönetimler, güvenlik ve belediyeler bir araya gelerek iş birliği yapıyor. Her şey, sadece bu tarihi yürüyüşü yaşatmak için düzenleniyor.
Özellikle Afyon, bu rotanın tarihi ve sembolik merkezlerinden biri olarak dikkat çekiyor.
Afyon benim için sadece mermerin başkenti değil; aynı zamanda, Türk sanayisinin değerli isimlerinden Sayın Asım Kocabıyık’ın vizyoner bir şekilde kurduğu çiftliğin yer aldığı şehir. O çiftlikteki çağının çok ötesinde mimarisi ve eşsiz peynir üretimi hala aklımda. Hâlâ o muhteşem lezzeti hatırlıyorum.
Bu vesileyle, Kandıra’da manda sütünden Buffa markasıyla üretim yapan değerli arkadaşım Ali Aral’ı unutmamak gerek. O da uzun yıllar süren AR-GE çalışmaları ile dünya çapındaki standartlarda üretim sağlayarak yerel ve turizm sektörüne büyük katkı sunuyor.
Ayrıca bu rota boyunca dikkatimi çeken başka bir durum da motosiklet centilmenliğidir.
Trafik güvenliğine son derece titizlikle dikkat ediliyor. Kask, reflektör ve konvoy düzenine uyum… Hiç kimse diğerlerine rahatsızlık vermiyor, kimse gösteriş peşinde değil. Herkes birbirine saygıyla yaklaşmakta.
Bunu neden vurguluyorum?
Çünkü Türkiye’de motor sahipliği hızla yaygınlaşırken, sürüş kültürü konusunda hala eksiklerimiz mevcut. Sadece dört tekerlekli araç sahiplerinin motosikletlere saygı duyması yetmez; motosiklet kullanıcılarının da birbirine, yola ve kurallara saygı duyması gereklidir.
Her yanlış hareket, sadece bireyi değil, tüm motosiklet camiasını olumsuz etkiliyor. Hem toplumsal algıyı zedeleyip hem de trafikte güvenliği tehdit ediyor. Bu konuda son zamanlarda acı deneyimler yaşadım.
Bu nedenle “Süvari’nin İzinde” gibi organizasyonlar, genç motosikletçilerin önünde oldukça değerli rol modeller oluşturuyor. Disiplinin, saygının ve tarihi bilinçle harmanlanmasının bir arada olduğu bu yapı, motosikletin sadece bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda bir duruş, bir kültür olduğunu ortaya koyuyor.
TARİH YAŞANDIKÇA ANLAŞILIR
Toplumumuz hâlâ Sakarya Savaşı’nın Sakarya Nehri’nin kıyısında cereyan ettiğini sanarak yaşıyor. Bu bir eksiklik değil; bu, gösterilmeyen tarihin bir sonucudur.
İşte bu nedenle, anlatmak değil, yaşatmak, göstermek ve sahada olmak gerekir. Selim Erdoğan Hocamızın, Mürettep Müfreze’nin ve Süvari’nin İzinde gönüllülerinin gerçekleştirdiği tam olarak budur.
Tarih bir bilgi birikimi olduğu kadar, aynı zamanda bir duygudur.
Ve bazı duygular yalnızca yaşanarak anlaşılabilir.
Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının bize miras bıraktığı bu cennet topraklarda nerede olursak olalım, sağlıklı, keyifli ve güvenli sürüşler dilerim.
Güzel yol hikâyelerinde buluşmak dileğiyle.